SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

BİRR VE SILA BAHSİ

<< 2577 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

55 - (2577) حدثنا عبيدالله بن عبدالرحمن بن بهرام الدارمي. حدثنا مروان (يعني ابن محمد الدمشقي). حدثنا سعيد بن عبدالعزيز عن ربيعة بن يزيد، عن أبي إدريس الخولاني، عن أبي ذر، عن النبي صلى الله عليه وسلم، فيما روى عن الله تبارك وتعالى أنه قال "يا عبادي! إني حرمت الظلم على نفسي وجعلته بينكم محرما. فلا تظالموا. يا عبادي! كلكم ضال إلا من هديته. فاستهدوني أهدكم. يا عبادي! كلكم جائع إلا من أطعمته. فاستطعموني أطعمكم. يا عبادي! كلكم عار إلا من كسوته. فاستكسوني أكسكم. يا عبادي! إنكم تخطئون بالليل والنهار، وأنا أغفر الذنوب جميعا. فاستغفروني أغفر لكم. يا عبادي! إنكم لن تبلغوا ضري فتضروني. ولن تبلغوا نفعي فتنفعوني. يا عبادي! لو أن أولكم وآخركم وإنسكم وجنكم. كانوا على أتقى قلب رجل واحد منكم. ما زاد ذلك في ملكي شيئا. يا عبادي! لو أن أولكم وآخركم. وإنسكم وجنكم. كانوا على أفجر قلب رجل واحد. ما نقص ذلك من ملكي شيئا. يا عبادي! لو أن أولكم وآخركم. وإنسكم وجنكم. قاموا في صعيد واحد فسألوني. فأعطيت كل إنسان مسألته. ما نقص ذلك مما عندي إلا كما ينقص المخيط إذا أدخل البحر. يا عبادي! إنما هي أعمالكم أحصيها لكم. ثم أوفيكم إياها. فمن وجد خيرا فليحمد الله. ومن وجد غير ذلك فلا يلومن إلا نفسه".

قال سعيد: كان أبو إدريس الخولاني، إذا حدث بهذا الحديث، جثا على ركبتيه.

 

{55}

Bize Abdullah b. Abdirrahman b. Behrâm Ed-Dârimî rivayet etti. (Dediki): Bize Mervân (yâni İbni Muhammed Ed-Dımeşkî) rivayet etti. (Dediki): Bize Saîd b. Abdil-Aziz, Rabîa b. Yezid'den, o da Ebu İdris EI-Havlânî'den, o da Ebû Zer'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen Allah Tebârekt ve Teâlâ'dan rivayet ettikleri meyânında şunu rivayet etti:

 

«(Allah) Buyurdu ki: Ben zulmü kendime haram kılmışımdir. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin!

 

Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz, yalnız benim hidâyete erdirdiğim müstesna! İmdi benden hidâyet dileyin ki, sizi hidâyete erdireyim.

 

Ey kullarım! Hepiniz açsınız! Yalnız benim doyurduğum müstesna. İmdi benden yiyecek isteyin ki, sizi doyurayım.

 

Ey kullarım! Hepiniz çıplaksınız, yalnız benim giydirdiğim müstesna! Şu halde benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim.

 

Ey kullarım! Siz gece-gündüz günah işliyorsunuz. Bütün günahları affeden de benim. Şu halde benden af dileyin ki, sizi affedeyim!

 

Ey kullarım! Sizin bana zarar vermeye elbet gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. —Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.—

 

Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz, insiniz cinnîniz sizden en takva sahibi bir adamın kalbi üzre olsalar, bu benim mülküme bir şey ziyâde etmez.

 

Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insiniz cinnîniz en sapık bir adamın kalbi üzere olsalar, bu benim mülkümden bir şey eksiltmez.

 

Ey kullarım! Sizin evveliniz âhiriniz ve insanınız cinnîniz bir toprağın üzerinde ayağa kalkarak benden isteseler, ben de her İnsana dilediğini versem; bu bende olandan ancak iğnenin denize batırıldığı vakit azalttığı kadar azaltır.

 

Ey kullarım! Bunlar ancak sizin amellerinizdir. Onları size sayıyorum. Sonra onların karşılığını size tastamam veriyorum. İmdi (verileni) kim hayır bulursa Allah'a hamdetsîn!  Hayırdan başka bulan ancak kendini muaheze etsin!»

 

Saîd demiş ki: Ebû İdris El-Havlânî bu hadîsi rivayet ettiği vakit dizlerinin üzerine çökerdi.

 

 

55-م - (2577) حدثنيه أبو بكر بن إسحاق. حدثنا أبو مسهر. حدثنا سعيد بن عبدالعزيز، بهذا الإسناد. غير أن مروان أتمهما حديثا.

 

{m-55}

Bana bu hadîsi Ebû Bekr b. îshâk rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Müshir rivayet etti. (Dediki): Bize Saîd b. Abdi'l-Aziz bu isnadla rivayette bulundu. Şu kadar var ki, Mervân'uı hadîsi her ikisininkinden daha tamamdır.

 

 

55-م 2 - (2577) قال أبو إسحاق: حدثنا بهذا الحديث الحسن والحسين، ابنا بشر. ومحمد بن يحيى. قالوا: حدثنا أبو مسهر. فذكروا الحديث بطوله.

 

{m-55-2}

Ebû İshâk dediki: Bize Bu hadîsi Bişrin iki oğlu Hasan ve Hüseyin ile Muhammed b. Yahya rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ebû Müshir rivayet etti. Ve hadîsi bütün uzunluğu ile anlatmışlardır.

 

 

55-م 3 - (2577) حدثنا إسحاق بن إبراهيم ومحمد بن المثنى. كلاهما عن عبدالصمد بن عبدالوارث. حدثنا همام. حدثنا قتادة عن أبي قلابة، عن أبي أسماء، عن أبي ذر. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، فيما يروي عن ربه تبارك وتعالى "إني حرمت على نفسي الظلم وعلى عبادي. فلا تظالموا". وساق الحديث بنحوه. وحديث أبي إدريس الذي ذكرناه أتم من هذا.

 

{m-55-3}

Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b, Müsennâ ikisi birden Abdüssamed b. Abdi'l-Vâris'den rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Hemmam rivayet etti. (Dediki): Bize Katâde, Ebû Kılâbe'den, o da Ebû Esmâ'dan, o da Ebû Zer'den naklen rivayet etti. Ebû Zer demiş ki:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Rabbi Tebâreke ve Teâlâ'dan rivayet ettikleri meyânında şöyle buyurdular :

 

«Ben zulmü kendime ve kullarıma haram kıldım. Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyin!..»

 

Ve râvi hadîsi yukarki gibi nakletmiştir. Ama zikrettiğimiz Ebû İdris hadîsi bundan daha tamamdır.

 

 

İzah:

Bu hadîs Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Allah Teâlâ'dan naklettiği kutsî hadîslerdendir.

 

Zulüm, haksız' yere başkasının malını almak; ırzına sataşmak ve emsali şeylerdir. Ulemâ onu: Bir şeyi icabının aksine yapmaktır, diye tarif ederler. Teâlâ Hazretlerinin kullarına zulmetmesi müstehil yâni imkânsızdır. Zira onun fevkinde itaat edeceği bir kimse yoktur. Bütün âlem onun mülküdür. Başka bir mülk sahibi olmadığına göre Allah Tealâ'nın başkasının mülküne tecâvüz ve zulmü de tasavvur olunamaz. Haram kılmak, men etmek manasınadır. Bu itibarla Teâlâ Hazretleri zulümden münezzeh oluşuna haram kıldım ismini vermiştir. Zira bir şeyin esasen bulunmaması yasağa benzer. Men edilen şeyden maksat da o şeyin bulunmamasıdır.

 

«Hepiniz dalâlettesiniz...» cümlesi hakkında Mâzirî şunları söylemiştir: «Bunun zahirî mânâsı bütün kulların dalâlet üzere yaratılmış olması yalnız Allah'ın hidâyet verdiklerinin dalâletten kurtulmasıdır. Halbuki meşhur bir hadiste ;

 

«Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.» buyurulmuştur. Buna göre birinci hadîsten murad; insanların Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gönderilmesinden önceki halleri olabilir. Ve: Tabiatlarındaki şehvet, rahat düşkünlüğü ile düşünceyi ihmal halleri üzerine bırakılsalar dalâlete düşerlerdi, mânâsı kastedilmiş olabilir.»

 

Nevevî, Mâzirî'nin bu ikinci tevcihini daha muvafık bulmaktadır.

 

Mihyât: İğne demektir. Teâlâ Hazretlerinin bu beyânı mânâyı zihinlere daha kolay yerleştirmek içindir. Maksad her insana istediği verilse, bu benim hazinemden hiç bir şey eksiltmez, demektir. Çünkü Allah'ın mülküne noksanlık arız olmaz. Noksanlık sınırlı olan fani şeylere mahsustur. İğne ile denizden su almak bir darb-ı meseldir. İnsanlar bunu bir şeyin azlığını anlatmak için kullanırlar. Çünkü deniz müşahede edilen şeylerin en büyüğü, iğne ise en küçüğüdür. Bu küçük nesnenin incecik ucuna yapışacak su yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bütün insanlara verilecek isteklerinin Allah'ın hazînesinden hiç bir şey eksiltme­yeceği bu darb-ı meselle ifâde buyurulmuştur.

 

Mahir: ALLAH'U TEALA'NIN mücerred mülkünün sınırı yoktur. Yukarıdaki eksiltmeden kadıt, ALLAH'U AZİMMU'Ş-ŞAN'IN insanlar için yarattıklarını yarattığı günden, kendi dilediği zaman'a kadar yarattığı mülkdür. Yani ALLAH AZZE VE CELLE'NİN insanlar için takdir ettiği mülkün çokluğu kasdedilmiştir.